Mesajlar Etiketlendi ‘beyin kontrolü’

Beni Yavaşça Öldüren İşkence

 

Tek Nath Rizal

 


İngilizceden Tercüme:

Ahmed Eymen

 

 

I. ZİHİN KONTROLÜ KURBANI RİZAL VE

KİTABI HAKKINDA

 

Kitabın yazarı Tek Nath Rizal, Bhutan’da (Hindistan ve Çin arasında, Himalayalar’da bulunan ve monarşiyle yönetilen küçük bir devlet) Millî Meclis ve Kraliyet Danışma Konseyi üyesiydi.

Şahid olduğu yolsuzlukları açığa vurması sebebi ile Kraldan ve çevresindeki insanlardan büyük tepki gördü ve Kral Jigme tarafından 1988 yılında hapse yollandı. 1993’te ihanet ve devlet sırlarını açıklamaktan mahkûm oldu ve ömür boyu hapisle cezalandırıldı. ABD Dışişleri Bakanlığı ve milletlerarası insan hakları örgütlerinin baskısı ile, onbir senelik bir hapis hayatından sonra 1999 Aralık ayında serbest bırakıldı.

Hapishane süreci içinde siyasî bir kişilik kazanmış ve milletlerarası camiada tanınan bir insan hakları savunucusu olmuştu. 2009 yılı sonunda yayınladığı kitab, Bhutan’daki hapishane hayatını ve özellikle de kendisine uygulanan “zihin kontrol” işkencesini anlatıyor. Kitabın önemli bir özeliği, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’na uygulanan TELEGRAM [beyin veya zihin kontrolü] işkencesinin bir diğer çeşidini bizzat anlatması dışında, dünyada bizzat kendisine uygulanan bu işkenceyi tıb adamları, askerî uzmanlar ve hükümet yetkililerinden de faydalanarak anlatan –TÜRKİYE DIŞINDA- ilk kitab olması. Bu konu ile ilgili literatürde birçok yayın var ancak, Mütefekkir Mirzabeyoğlu’nun İBDA Yayınlarından çıkan TELEGRAM -ZİHİN KONTROLÜ- ve haftalık Baran dergisinde tefrika edilen ÖLÜM ODASI -B-YEDİ- adlı eserleri dışında, bizzat kendi üzerinde bu tür bir işkence uygulanan bir kişinin yazdığı başka bir yayın yok.

Kitabın önemli bir bölümü de, Prof. Dr. Indrajit Rai tarafından yazılan “önsöz”. Prof. Rai, Nepal Anayasa Meclisi üyesi ve 15 sene boyunca Hindistan Deniz Kuvvetlerinde üst rütbeli bir komutan olarak görev yapmış. Önsözünün başlığı, Tek Nath Rizal’e Uygulanan Zihin Kontrol Cihazı”. Rai, yazarın “Güney Asyanın en önemli siyasî şahsiyetlerinden birisi”olduğunu belirtiyor ve aynı zamanda kendi askerî geçmişine de dayanarak, uygulanan gözlem, takib, beyin kontrol yöntemleri ile ilgili danışmanlık yapıyor.

Rizal bir konuşmasında şöyle diyor:

– “Dr. Gurung, 20 sene boyunca askerî hizmette bulunmuştu ve bunun dört senesi mahkûmlardan bilgi almak üzere beyin kontrolü metodlarının kullanıldığı bir hapishanede geçmişti. Böylesi bir işkenceden sonra nasıl hayatta kaldığıma şaşırmıştı. Aynı zamanda benim durumumun ciddiyetini de benzer vak’aları ve yan etkilerini gördüğü için hemen fark etmişti.”

Rizal’in kitabı, birçokları için, insanlar üzerinde beyin okumak için farklı işkence âletlerinin ve tekniklerinin kullanıldığı zindanları, hücreleri anlatan bir bilim-kurgu veyahud korku romanının ötesinde bir şey ifade etmiyor. Oysaki başta ABD olmak üzere birçok ülkenin, elektromanyetik radyasyon (EMR) veya tekniği henüz tam olarak deşifre edilememiş muhtelif yollarla insanların beynine ve zihnine müdahale etme, onları istedikleri gibi yönlendirme, işkence etme metodlarını geliştirdikleri, bir şekilde biliniyor.

Arkadaşlarının ve birçok resmî yetkilinin kendisine inanmadığını bildiği hâlde Rizal’in bu kitabı yazması, sağlam ve kararlı duruşunun en önemli isbatı niteliğinde.

Rizal, kitabını gelecek nesillerin bu saklanan gerçekten haberdar olması için yazdığını belirtiyor ve Birleşmiş Milletler’in bu silahları tanımlayan ve kullanımını yasaklayan bir anlaşma hazırlaması üzerinde çalışıyor.

Atom bombasından farklı olarak, “zihin kontrol” silahları üzerinde hiçbir kamuoyu baskısı oluşturulamadı. Çünkü, bu silahların yapımı ve geliştirilmesi yarım yüzyıldan daha uzun bir süredir bir gizlilik içinde yürütülüyor.

CIA’in bu silahlarla ilgili çalışmalarının 1950’lerde başladığı tahmin ediliyor ve bu çalışmalar hiçbir şekilde kamuoyu ile paylaşılmıyor. Bu durumda insanların böyle bir teknolojiden nasıl haberi olabilir ki?

İşte bu noktada, Türkiye’de satılmayan ve yurtdışından getirttiğimiz bu kitab, çoğunluğun bilmediği birtakım çarpıcı gerçeklerin ortaya konulması, bizim içinse MütefekkirMirzabeyoğlu’na uygulanan barbarca işkencenin daha iyi anlaşılması bakımından önemli.

İlerleyen bölümlerde, yazarın ve yayıncıların önsözlerini, kitab hakkında çıkan tanıtıcı bir yazıyı ve kitabtan bazı iktibasları bulacaksınız. Daha sonraki dönemlerde, daha fazla fayda sağlanması amacıyla kitabın tamamının tercümesini sizlerle buluşturmak amacındayız.

Gayret bizden, tevfik Allah’tan.

Ahmed Eymen

 

 

II. YAYINCININ NOTU

 

Bu yayın, Bhutan’daki diğer fizikî işkencelerin yanında, sadist bir zihin kontrol işkencesini ortaya koymaktadır. Rizal’a yapılan işkencenin ilk elden muhasebesi, Bhutan Kralını insanlığa karşı işlenen suçlar çerçevesinde Milletlerarası Savaş Suçları Mahkemesinde mahkûm etmek olmalıdır. Bu kitab, bütün insan hakları topluluklarını, zalim ve insanlık dışı bu teknolojiye karşı ayakta durmaya teşvik etmektedir. Umarım ki bu kitab, zihin kontrolü metodu ile yapılan işkenceye karşı mücadelede bir kilometre taşı olacaktır.

İnsan haklarını koruma konusunda çeşitli konularda düzinelerce anlaşma hazırlayan BM uzmanları için, bu metod ile ilgili farklı bir anlaşma formüle etme zorunluluğu sözkonusudur. BM, işler tamamen kontrolden çıkmadan bu acı veren uygulamanın durdurulması yolunda, bu haysiyet kırıcı teknolojiden haberdar olunabilmesi için inisiyatif kullanmak zorundadır. Bu “tembel yaklaşım” sürecinin, bu uygulamayı yasaklamak için hukukî süreç işletilmezse, birçok hayata mâlolması kaçınılmaz gözükmektedir. [1]

Raju Thapa

 

Nepal Sınır Tanımayan İnsan Hakları Örgütü Başkanı

 

 

III. YAZARIN ÖNSÖZÜ

 

Hayatımın 10 yılını Bhutan hapishanelerinin en haysiyet kırıcı ve insanlık dışı şartlarında geçirmiş birisi olarak, bu tecrübelerimi diğer insanlarla paylaşmak istedim. Bu kitabın öncelikli hedefi, kültürel saflığı inşa etmek adı altında etnik temizliğin bir devlet politikası olarak yürütüldüğü “cennet”in diğer yüzünü ifşa etmektir. Mevcut rejim milletlerarası topluluktan gelebilecek her türlü eleştirinin önüne geçmek için, Güney Bölgeden teröristleri söküp atmak gibi savunulması mümkün olmayan bahaneler üretmektedir.

Bhutan hapishanelerinde vatandaşlara uygulanan zihnî ve fizikî işkencelerin yapısı, genişliği ve büyüklüğü 1990’da dünya toplumunun bilgisine ulaştı. Ülkede hüküm sürenler tarafından icad edilen ve uygulanan yok edici metodlar, insan ruhunu ezmeyi ve hürriyeti kelepçelemeyi hedefleyen çabalardır ve insanlığa karşı bir suç hükmündedir. BM üyesi bir ülkenin bir idarecisi, BM’nin prensiblerine ve ruhuna bu kadar bariz şekilde aykırı faaliyetlerinden sonra cezasız kalabilir mi?

İşkence; kamçı, zincir, kelepçe, elektrik gibi fizikî uygulamalar dışında, ışık hassasiyeti, çok yüksek desibelde ses, mikrodalga gibi ilmî teknikleri de ihtivâ etmektedir. Amaç çok açıktır; aklı durağanlaştırmak, anormal davranış değişikliklerini uyarmak ve asosyalleştirmek.

İstenen sonucu elde etmek için, hissî tecrit ve beyne değişik enerji çeşitlerini ışınlamanın bir terkibi uygulandı. Bütün hissiyatımı yok etmek için sistematik çalışmalar yapıldı ancak, içimde bir alt şuur sağlam kaldı. Bu, benim yaşadıklarımı dünya ile paylaşmaya adadığım işkence sonrası yeniden yapılanma dönemimde önemli bir faktördü.

Yaşadıklarımı Thimpu, Katmandu ve Delhi’deki arkadaşlarıma anlattığımda bir kısmı benim şizofrenik olduğumu söylediler. Yanımdaki entellektüeller ve doktorlar kendilerine söylediğim şeylerin ihtimalini delil yetersizliğinden ötürü inkâr ettiler.

Zihin kontrolü, birçok insan konudan haberdar olmadığı için, ilgili ülkelerce sümenaltı edilmektedir. Benimkine benzer bir şekilde olan işkencenin kayıtları ve şahsî tecrübeleri de vardır. Bu yazı boyunca, bazı ilmî tekniklerle üzerimde uygulanan bu işkencenin, garib fizikî ve zihnî davranışlarımın tek sorumlusu olduğunu iddia ediyorum. Bu nokta, araştırmacılar için, kurbanlara uygulanan bu metodun tesbitinde, insan hakları mücadelecileri için bu ahlâksız uygulamanın durdurulmasında ve kanun koyucular için bu tür suçların cezalandırılmasında başlangıç noktası olarak kabul edilmelidir. [2]

Tek Nath Rizal

 

 

IV. TEK NATH RİZAL ÜZERİNDE UYGULANAN ZİHİN KONTROL CİHAZI

 

Bir “savaş çalışmaları profesörü” olarak, askerî araştırmalarım süresince savaş suçlularına zihin kontrol tekniğinin uygulandığına şahid oldum. Bu, insanın bütün vücudunun ve aklının kontrolünü eline alabilen elektromanyetik bir zihin kontrol tekniğidir. İnsanın aklında sesler üretilmesine sebeb olan ayarlanmış elektromanyetik dalgalar kullanır. Bu, şuuraltı hipnotik emir formundadır ve insan hiç haberi olmadan yıllarca hipnotik olarak yönlendirilebilir

Düşünceler onun hiç haberi olmadan kurbanın aklına yerleştirilir. Elektromanyetik dalgalar yoluyla işitmede, hedeflenmiş kimse dışında hiç kimse bu sesleri işitemez. Ses, hedefin kulaklarında monoton olarak yansıma yapar. Tek bir hücrede yüksek perdeli ses arttırılır. Yavaşça şuuraltını karıştırır ve sinirleri derinden etkiler.

Zihin kontrolünün hedefi, hedeflenen kişinin hayatını mahvetmektir. İnsan hedeflerinden uzaklaşır, görevini unutur, aile üyelerine ve akrabalarına garib davranır ve kendi normal hayatını devam ettiremez. Aklının kontrolü kaybettirilerek hipnotize edilirken, gerekli bilgiler alınır.

Sonuç olarak, kontrol eden tarafından değişik görüntülerin zihne yerleştirilmesi ile, akıl halüsinasyon altında çalışır. Zihnini bu kontrol dışına çıkarmaya çalışınca acı çeker. Nefes alma güçlükleri, korkunç baş ağrıları, yüksek kan basıncı, burun kanaması ve idrarını yaparken dayanılmaz yanma hissi meydana gelir. Ölüm, vahşî bir kaplanla yüzyüze gelme, kendi çocuklarının etini yemek gibi halüsinasyonlar oluşmasına yol açar. Bazen yiyeceklerin zararlı olduklarını ve dışkı gibi tadı olduğunu düşünür ve bu da mide bulantısı ve kusmaya yol açar.

Bu kitabtan Bhutan Hükümetinin Rizal üzerinde zihin kontrol teknikleri uyguladığını ve fizikî ve zihnî acılara yol açarak hayatını mahvettiğini öğrendim. Demokrasi için savaşma hedefinden uzaklaştırmak için Bhutan Hükümeti bu teknikleri onun üzerinde kullandı ve bütün duygu ve düşüncelerini altüst etti. Bu gibi kurbanların tecrübelerinden ortaya çıkmıştır ki, bu insanların zihinleri fena hâlde dağılmış olduğu için özel bir ilgiye ihtiyaç duyarlar, her zaman çok yalnız, güvensiz, tamamen çaresiz hissederler ve sürekli bir dehşet ve bilinmezlik korkusu içinde yaşarlar. [3]

Prof. Dr. Indrajit Rai

Güvenlik Uzmanı

Nepal Demokratik Cumhuriyeti Kurucu Meclis Üyesi

 

 

V. TEK NATH RİZAL BHUTAN HAPİSHANELERİNDEKİ İŞKENCEYİ ANLATIYOR

 

Tek Nath Rizal, yâni Bhutan Demokratik Hareketinin sürgündeki lideri, bu günlerde zorlukla uyuyabiliyor. Kendisi şu anda Katmandu’da yaşıyor. 20 senelik mücadelesi boyunca yaşamış olduğu tuhaf ve insanlık dışı olaylar aklından çıkmıyor. “Zalim” Bhutan idarecilerinin şu ânda bile elektronik bir cihaz vasıtası ile zihnini kontrol ettiğini düşünüyor.

Rizal’in şu anki psikolojik ve fizikî durumu sıkıntılı ve “dengesiz” bir hayat yaşamakta olduğunu açık bir şekilde gösteriyor. Rizal’in eşi “Hapishaneden çıktıktan sonra, gerçekTek Nath’ımı bulamadım, önceki nitelikleri hâlâ kayıp. Birçok öz niteliğini kaybetmiş. Alışkanlıkları ve davranışları değişmiş.” diyor.

Rizal, yakın zaman içerisinde ikinci kitabı Beni Yavaşça Öldüren İşkence’yi yayınladı. Önceki kitabı Nirbasan Nepal’da büyük popülerlik kazanmıştı.

Beni Yavaşça Öldüren İşkence, Bhutan’daki 10 senelik bir hapishane tecrübesini anlatmakta. Kitab sadece Rizal’in hayatını anlatmıyor, aynı zamanda bir insanın başka bir insana yapabileceği şiddetli işkenceyi teferruatı ile anlatıyor. Kendisi ve bir grub Bhutan Hürriyet Savaşçısına işkence etmek için kullanılan “zihin kontrol cihazı”nın kullanımını anlatıyor. Bu cihaz, milletlerarası toplulukta büyük bir insan hakları ihlali olarak kabul edilmektedir.

Pramod Kaphley“Bu kitab, Bhutan hapishaneleri adındaki cehennemi anlatıyor ve zihin kontrolü ile ilgili bu bölgedeki ilk belge.” diyor.

“Kral ve rejiminin sorumlu olduğu, şu ân hâlâ çekmekte olduğum acı dolu tecrübelerimi ve adaletsizliği ortaya koydum. Son 19 sene boyunca zihin kontrolünün bir kurbanı oldum.” şeklinde yazıyor Rizal kitabında.

Rizal, “zihin kontrol cihazı” ile uygulanan şiddetli işkenceden dolayı acı dolu bir hayat sürüyor ve kendi korkunç hikâyesini de uygun bir şekilde anlatamıyor. Bu yüzden, hapishane hayatındaki acı dolu tecrübelerini anlatmak için, üç ayını Hindistanlı bir bilim adamı ile aynı odada geçirdi. Bilim adamı –araştırmacı Dr. Arun Kumar Singh-, olayları hatırlayabilmesi ve onları doğru bir şekilde kayıd edebilmek için ayrı bir psikolojik ortam oluşturdu.

Kitab, işkencenin ilmî teknikleri hakkında bilgiler veriyor. Bir askerî uzman olan Prof. Indrajit Rai“Hayat tecrübelerini heyecan verici ve ilgi çekici buldum. Kitab onun niçin hapse atıldığı, Bhutan yetkililerince zihin kontrol cihazı ve psikolojik metodlar uygulanarak ona nasıl insanlık dışı işkenceler yapıldığı ve vahşî bir şekilde acı çektirildiği konusunda bana yeterli bilgiler verdi” diyor. “Zihin kontrol cihazı” ile ilgili yetkili bir otorite olan Rai,”Bu, insanın bütün vücudunun ve aklının kontrolünü eline alabilen elektromanyetik bir zihin kontrol tekniğidir. İnsanın aklında sesler üretilmesine sebeb olan ayarlanmış elektromanyetik dalgalar kullanır. Bu, şuuraltı hipnotik emir formundadır ve insan hiç haberi olmadan yıllarca hipnotik olarak yönlendirilebilir. Zihin kontrolünün amacı, hedeflenen kişinin hayatını mahvetmektir. İnsan hedeflerinden sapar, görevini unutur, ailesine ve arkadaşlarına garib davranır ve kendi normal hayatını devam ettiremez. Bu, mahkûmu hipnotize ederken gerekli bilgileri alabilmek için kullanılır. (…)

Demokrasi için savaşmak hedefinden uzaklaştırmak için Bhutan Hükümeti bu teknikleri onun üzerinde kullandı ve bütün duygu ve düşüncelerini altüst etti. Bu gibi kurbanların tecrübelerinden ortaya çıkmıştır ki, bu insanların zihinleri fena hâlde dağılmış olduğu için özel bir ilgiye ihtiyaç duyarlar, her zaman çok yalnız, güvensiz, tamamen çaresiz hissederler ve sürekli bir dehşet ve bilinmezlik korkusu içinde yaşarlar.” diyor.

Rizal“Zihnime zorla yapılan müdahale sonucu siyasî kariyerim ve aile hayatım tamamen mahvoldu. Dahası, sürekli devam eden işkence sonucu birçok fizikî rahatsızlık çekmekteyim ve vücudumdaki birçok organ çalışamaz durumda.” diyor. Rizal ayrıca cihazın birçok yan etkisini de sıralıyor.

Kitab, Bhutan idarecilerinin, insan hakları örgütlerini konu ile ilgili bilgisiz bırakmakta nasıl başarılı olduklarını da açıklıyor.

Sözlü İşkence Metodları: Eşin ….. ile birlikte kaçtı, evin yangında tamamen yandı, buraya getirilen hiç kimsenin hayatta kalmadığını biliyor musun? (eskiden Rizal’in kulak misafiri olduğu birçok ahlâksız kelimenin sıklıkla kullanılması).

Fizikî İşkence Metodları: Elleri iple bağlama; yemek olarak toplu iğne, tırnak, cam gibi yenmesi mümkün olmayan yiyeceklerin verilmesi; yiyecek olarak unla birlikte su ve tuzun verilmesi; sopa, baston, zincir, deri kemer, dipçik ile sırta, kafaya, kollara, ayaklara vurulması.

İşkence, sadece kamçı, kelepçe, zincir, ip, elektrik şoku vermek gibi kaba saldırıları değil, aynı zamanda değişik ilmî tekniklerin kullanıldığı, ferdî düşüncelerin açıklanmaya mecbur edildiği ve psikolojik bir karmaşaya sebeb olan cihazların uygulanmasını da ihtivâ etmektedir. [4]

Himalayan Times Gazetesi

Prakash Acharya

Kamal Dev Bhattarai

17 Kasım 2009

 

 

VI. RİZAL’İN KİTABINDAN İKTİBASLAR

 

Zihin kontrolü sırasında değişik dalga boyları yolu ile bana çok ciddi işkenceler uygulandı. Üzerimde denenen iki zıt uygulamayı, beynimdeki sesler yardımı ile tanımlayabilmiştim. Bir tanesi sorular şeklinde geldi ve devamında arıların vücudumu sokması hissini veren uğultular şeklinde bir işkence uygulandı. Diğer ses sempati belirten kelimeler şeklinde idi ve beni aşırı hassas yapmıştı. Bu işlem beni, duygularımı bağıra çağıra ağlayarak ifade etmeye sevk etti; bazen de histerik bir şekilde gülme krizlerine giriyordum.

Zihin kontrolü altındaki sorgularım sırasında, başka korkunç tecrübeler de yaşadım. Hüzünlü şarkı sesleri, kuşların guruldamaya benzeyen ve hiç susmayan ötüşleri, bir derenin çağıldayan sesi, dövüşen köpeklerin sesi vs. Bunların yanında bana hissettirilen umutsuzluk hissi öylesine acı verdi ki, ölüyorum sandım. Yardım isteyerek bağrışan çocukların seslerini duydum ve onlara yardım etme konusunda kendimi çok çaresiz hissettim; bunun karşısında duyduğum acı, dayanılmaz buudlardaydı. Eğer tek başına bir hücrede hapsedilmemiş olsaydım, bu yaşadıklarım bu kadar içler acısı bir duruma gelmeyecekti. Bir dönem de kendimi farklı buudlarda imiş gibi hissettim. Kendi vücudumu ölmüş bir şekilde odanın bir köşesinde yatıyor hâlde gördüm, artık ruhî bir buudta idim.

Günlerimi bu şekilde halüsinasyon altında, gerçeklikten uzak olarak geçirdim. Bu hâlim, hükümetin beni ziyaretçilerimin gözünde küçük düşürmesine ve deli gibi görünmeme yol açtı. [5]

(…)

Zihin kontrolü uygulaması çerçevesinde iki çeşit psikolojik işkence çeşidinin kurbanı oldum. Birincisinde, sabit ve hiç duraksamayan bir ses, devamlı beynimde uğulduyordu. Kurban, bu ilk durumdan, zihnine uygulandığı ândan itibaren haberdardır ve bunun amacı kurbana sürekli birilerinin takibi ve kontrolü altında olduğunu hissettirmektir. İkinci durumda, kurban gözetim altında iken zihnî tesir altına alınır ve konsantrasyonu azaltılır. Bu durumda, kurban bile başına ne geldiğinden haberdar değildir. Bence ikinci tip zihin kontrolü birincisinden daha zararlı, çünkü birincisinde kurban sesleri işitmektedir ve bu onun için bir alarm olabilir. Buna karşın ikincisinde, kurban herhangi bir ses duymamaktadır ve kendisine ne yapıldığının farkında değildir. Bu hâldeyken kurban, düşüncelerinin kendi düşünceleri mi olduğunu, yoksa bir mekanizma tarafından bu şekilde düşünmesi için sevk mi edildiğini anlayamaz. Ve normal şartlar altında hiçbir şekilde almayacağı kararlar alır. Zihin kontrolü yoluyla bilgi alınması, kurban hasta olduğunda ve garib fizikî problemler yaşamaya başladığında ortaya çıkabilir.

Uzun süreli bir zihin kontrolü kurbanı olarak, ikinci tip zihin kontrol mekanizmasının, günümüz dünyasında özellikle kanaat liderlerine, gazetecilere, yüksek mevkîdeki kişilere, diplomatlara ve hedefteki kamu görevlilerine, bu kişilerin zihinlerini izlemek ve rejimin menfaatleri doğrultusunda çalışmalar yapmaları için uygulandığını düşünmekteyim. Bu gibi cihazlar, iki ülke arasında anlaşmalar yapılması esnâsında da kullanılabilir. Aynı zamanda, rüşvetin ve fizikî işkencenin uygulanamayacağı durumlarda bu cihaz, insanların normalde anlaşamadıkları bazı noktalarda uzlaşma sağlamasında da kullanılabilir.

Bu çok mümkün, çünkü bu gibi cihazların kullanımı ile Bhutan mültecileri ayrılmış ve birbirine kin besleyen insanlar haline getirilmiştir. [6]

(…)

Zihin kontrolü yoluyla bana uygulanan sürekli işkenceden sonra birçok problemle yüzyüze geldim ve kendimi çaresiz hissettim. Bu problemlerden dolayı arkadaşlarımla ve ailemle olan ilişkilerimde birçok sıkıntılar yaşadım.

En kötüsü, uzun hapishane hayatım boyunca düzensiz yemek saatleri, yemeklerin aşırı kalitesizliği, düzensiz dinlenme saatleri sebebiyle baş gösteren diyabet rahatsızlığımdı. Şu ânda, hayatta kalabilmek için günde iki doz insülin iğnesi vurmak zorundayım. Elbette bunun yanında, almam gereken birçok ilaç var. Düzenli tıbbî kontroller, kandaki şeker miktarının günlük olarak takib edilmesi zorunluluğu, uygulamam gereken sıkı bir diyet ve diğer kısıtlamalar, bende depresyona sebep oluyor.

Hapishaneye gönderilmeden önce, cesur bir insandım, keskin bir hafızam vardı ve etkili konuşmalar yapabilen bir hatibtim.

Konuşurken zihin kontrolü sebebiyle aşırı gergin ve sinirli olmam yüzünden, irticâlen konuşma yapmaktan korkar hâle geldim. Bazen sesim beni ortada bırakıyor, bazen hafızam bulanıklaşıyor, bazen de anlatmak istediğim şeylerin çok dışında şeyler söyleyiveriyorum. Zihnim birden boşalıveriyor ve ne yaptığım ve ne söylediğim hususunda hiçbir fikrim olmuyor. Kurduğum cümlenin başı ile sonu arasında hiçbir bağ olmayabiliyor. Sonuçta, konunun özünden uzaklaşmış olarak, habire konuşuyor oluyorum. Bu beni umum önünde alay edilir duruma düşürüyor. Bu yüzden ben de, konuşmalarımı kâğıda yazmaya ve oradan okumaya başladım. Bu durumdaysa başka bir problem ortaya çıktı. Okumaya başladığımda gözümün önünde gökkuşağı beliriveriyor yahud gözüm sulanıyor ve beni okumaktan menediyor. Ve bütün bunlar kulaklarımda çınlayan çok yüksek seslerle birlikte oluyor.

Yaşadıklarım, beni Bhutan Kralının yaptıklarını söylemekten alıkoyuyor; bundan dolayı da milletlerarası topluluk önünde kendimi suçlu hissediyorum, çünkü onların bana vermiş olduğu desteğe ve güvene lâyık olamadığımı düşünüyorum. Elbette ki elimden gelen bir şey değil ama, yine de kendime engel olamıyorum.

Birebir olarak veyahud topluluk önünde bir konuşma daveti aldığımda gerginleşiyorum ve kalb atışlarım hızlanıyor. Bu beni, özellikle konuşma yapmak üzere çağırıldığım yerlere gitmekten alıkoyuyor. Toplantının plânlanan zamanı geçtiğinde, Bhutan’da olanları anlatamadığım için kendimi günlerce suçlu ve pişman hissediyorum. Aklım, çoğunlukla, ben dâhil kimsenin umurunda olmayan küçük ve önemsiz şeylerle meşgul oluyor. Aklımı yeniden olması gerektiği yola sokmak için çok çaba sarf etmek durumunda kalıyorum. Daha kötüsü, çoğunlukla toplantının sonuna doğru kontrolümü kaybediyorum ve karşımdaki kişiye beklenmedik bir tavsiye vermek, onu aşağılamak gibi şeyler yapacağımı düşünüyorum. Toplantı bittiğinde insanların üzerinde bıraktığım intibâ, hastalıklı, geçimsiz bir kişi olduğum şeklinde oluyor. Kendimden utanıyorum ancak, tamamen çaresizim ve bütün bunlar benim kontrolüm dışında.

Bazen burnum şiddetli bir şekilde kanamaya başlıyor, kendimi büyük bir baskı altında hissediyorum ve bütün vücudum acıdan kıvranıyor. Bazen önümdeki yiyecekler dışkı olarak gözüküyor ve üzerini sineklerle kaplanmış olarak görüyorum ve tabiî ki yiyeceği ağzıma alamıyorum. Çoğu zaman hiçbir şey yiyip içmeme şeklinde emir alıyorum ve eğer bu emre uymazsam yediğim şeyleri acı çekerek ağzımdan, burnumdan dışarı çıkarıyorum. Geceleri derin bir uykuda iken, kendimi birden dilimi şiddetli bir şekilde ısırır ve ağzım yüzüm kan revan hâlde buluyorum. Birçok kez eşim, beni uyku hâlinde kusarken uyandırmak durumunda kaldı.

Artık Bhutan hapishanelerinde olmadığım hâlde ve Bhutan’dan yüzlerce kilometre uzaklıktaki Nepal’de yaşamama rağmen, zihnim dalgaların etkisi altında olmaya devam ediyor. Tuvalette iken, ibadet hâlinde, konuşurken ve her türlü faaliyette gece gündüz alışılmadık sesler duyuyorum. Dalgaların dışında, gece gündüz beni garib şeyler yapmaya iten sesler duyuyorum. Birileriyle konuşurken, kasden sinirlerim bozuluyor ve konuştuğum insana kızıyorum.

 

Zihin Kontrolünün Bendeki Tıbbî Yan Tesirleri

 

Zihnimdeki sürekli tecavüzden dolayı, siyasî hayatım ve aile hayatım tamamen mahvolmuş durumda. Dahası, bu sürekli işkenceden dolayı, birçok fizikî problemle baş etmek durumundayım ve vücudumdaki birçok organ fonksiyon bozukluğu yaşıyor. Bunlar şu şekilde listelenebilir:

•    Dayanılmaz başağrıları.

•    Geçici hafıza kaybı.

•    Herhangi bir şeye konsantre olmakta aşırı zorluk.

•    Geçici görme kaybı, görüntüde bulanıklık ve bir süre için her tarafın tamamen karanlık olması.

•    Duygular üzerinde kontrol kaybı.

•    Konuşma üzerinde kontrol kaybı.

•    İştah kaybı ve yemeklerden sonra kusma.

•    Yazma ve okuma kabiliyetinin körelmesi.

•    Sürekli korku; sanki görünmeyen bir gücün beni devamlı tehdit etmesi.

•    Astım benzeri kısa nefes alımı.

•    Kırılan kemik acısı.

•    Bütün vücutta yanma ve kaşınma hissi.

•    Uykusuzluk.

•    Şahsî ilgilerden uzaklaşma.

•    Dinî hissiyatın azalması.

•    Doktorlara danışmaktan nefret etme ve sürekli alınan ilaçların unutulması.

•    Yeme içmeye karşı iğrenme hissi.

•    Testislere yoğun acı, hareket etmekte zorluk.

•    Yiyeceklerin dışkı gibi kokması.

•    Aşırı baş ağrısından kusma.

•    Sel ve heyelan kâbusları görme.

•    Öfkeyi kontrol edememe.

•    Kalb atışının hızlanması.

•    Burun kanaması.

•    Herhangi bir zamanda arı vızıltıları işitme.

•    Devamlı izleniyor olduğu hissi.

•    Göz önünde parlayan çok kuvvetli ışıklar, gözlerin devamlı kızarması. [7]

(…)

Zihin kontrolü hakkındaki şahsî tecrübelerim, bu uygulamanın insan medeniyeti için ne kadar korkunç bir şey olduğunu gösteriyor. Zihin kontrolünün hayâl ürünü olduğuna dair genel inanışa karşın, zihin kontrol tekniklerine yeni uygulamaların eklenmesi ile bu iş daha da korkunç bir hâl alıyor. ZİHİN KONTROLÜ, İŞKENCENİN SİYASÎ ÂLETİ OLARAK FONKSİYON GÖRÜYOR. İŞKENCE NE SADECE FİZİKÎ BİR CEZA NE DE SADECE HAPİS ALTINDA TUTULMAKTAN İBARETTİR. Bazı ilmî metodlar yardımı ile uzak mesafeden radyo dalgaları kullanarak işkence yapmak işkencenin en korkunç çeşididir, çünkü bu metod uygulanan kişi HAPİSHANEDEN SALINSA BİLE İŞKENCE DEVAM EDEBİLİR. İnsanın hayatını ve hayata dair değerlerini mahveden zihin kontrol işkencesi başlıbaşına bir suç faaliyetidir. Ortalama vatandaşlar, kendi zihinlerinin hem kontrol altında tutulup, hem de saldırı altında bulunacağı gerçeğine inanamaz. Oysa bu tür bir komplo teorisi, düşündüğünüzden çok daha derinlere inebilir. O hâlde zihin kontrolü, her devletin âcilen dikkatini çekmesi gereken gerçek bir milletlerarası suçtur.

Elektrotlar ve stimo-alıcılar [electrodes, stimoreceivers, endoradiosondes] olarak tanımlanan beyin ileticileri, beyni kontrol edebilir ve verilerin iletilmesini sağlar. Bu yönlendirmeler, BİR SİYASÎ SİSTEME TÂBİ OLUNMASINI SAĞLAMAK İÇİN insanlar üzerinde kullanılabilirler. İnsanlara, ajan olarak hizmet etmek üzere, izleme ve kontrol amaçlı uygulanabilirler. BÖYLE BİR TEKNOLOJİ VARDIR VE KULLANILMAKTADIR. Bu teknikler, genellikle, insan beyninde bir ömür boyu kalırlar.

1987 tarihli Baskıcı Kifâyetsizlik  isimli eserinde Jan Freese şöyle yazıyor:

– “Ferdin sahib olduğu bilgilerin kendi bilgisi olmadan alınabileceği ve kullanılabileceği hususu, fikrî bir alarm sebebidir. Otoritelerin, ADP Teknolojisinin toplumun uzun dönem kontrolü için kullanılmasına dair bir temâyülü vardır. Bir DNA çipinin kafatasının altına yerleştirilmesi ve insan beyni ile uyumlu hâle getirilmesine dair biyoteknoloji ile ortak çalışmalar ciddi bir şekilde hazırlanmaktadır.”

O zamanlar geliştirilmekte olan biyolojik ileticilerin yerine sunî ileticileri koymamız gerektiğini söylüyor. Araştırmalarımız sonucu bulduk ki, radyo-iletici maddelerin enjeksiyon yolu ile harmanlanması ihtimali, 1960’larda tıbbî literatürde tartışılmıştır. Ayrıca bu tür maddeleri standart kimyevî maddelerle, haplarla, tozlarla, solüsyonlarla birlikte kullanma kabiliyeti şu ânda mümkündür. Norveçli bilim adamı Tor Hansen, bu tür maddelerin renklendirme, koruyucu katkı, inceltici ürünler, dolgular, her çeşit tıbbî implantlar vasıtası ile yiyeceklere karıştırıldığını anlatıyor.

Amerikan popüler bilim dergisi Omni’de Dr. Robert Becker, birkaç sene önce, görüntülü ve işitilir bilgilerin konuşma-ses kanallarından geçtiğinde doğrudan beyne aktarılabileceğini söylüyor ve “böyle bir âlet bir hedefi seslerle deli etmek veya programlanmış bir suikasta dair yeri belirlenemez emirler vermek gibi gizli operasyonlarda kullanılabilir.” şeklinde ekliyor

Lars Lidberg sadece psikiyatri kliniğinde çalışmıyor, aynı zamanda Karolinska Enstitüsünde bir araştırmacı. Aşağıdaki bilgiler, ”İnsanın Beyin Fonksiyonlarına Tesir”[Man’s Intervention in Intracerebral Functions] isimli 1967’de Yale Üniversitesi Psikiyatri Departmanında hazırlanan bir rapordan alınmıştır.

Dr. Jose Delgado, 1969’da yazdığı Zihnin Fizikî Kontrolü [Physical Control Of Mind] isimli kitabında, “Son teknolojik gelişmeler, insanın biyolojik faaliyetlerinin elektronik âletlerle kontrol altına alınabilmesine imkân veriyor. Buna bağlı olarak, hayvanda ve insanda beyinle ilgili mekanizmaların araştırılması ve bunlara müdahale ile ilgili teknikler geliştiriliyor. Beynin iki yollu haberleşme sistemi, psikolojik algı reseptörleri ve motor etkilerle çevrelenmiş beyinden bilgileri alıp vermeyi mümkün kılar. Çok çeşitli otomatik, somatik, davranışa dair ve zihnî tezahürleri [manifestation] başlatabilir, sonlandırabilir, değişikliğe uğratabiliriz. Nesnelere davranışta beyin içi psikolojinin etkisine yönelik araştırmalarda, sadece “soma”ya değil, aynı zamanda “ruhun” kendisine de ulaşıyoruz. Beyin içi mekanizmaları deneyleri yapabiliriz ve belirli davranışa dair ve zihnî faaliyetlerin tamirini sağlayabiliriz. Pil kullanılmadığı için bir ileticinin ömrü sonsuzdur. Güç ve bilgi, radyo frekansları sayesinde temin edilir.

Otomatik ve somatik faaliyetler, şahsî ve sosyal davranışlar, hissî ve zihnî tepkiler hem hayvanda hem de insanda belirli beyin yapılarının elektrik uyarımı ile uyarılabilir, tedavi edilebilir ve düzenlenebilir. Beyin faaliyetlerinin fizikî kontrolü isbatlanmış bir gerçektir. Hattâ NİYETLERİ İZLEME, DÜŞÜNCE OLUŞTURMA VE GÖRÜNTÜLÜ TECRÜBELER DAHİ MÜMKÜNDÜR.” diyor. Bu dönemde Dr. Delgado, Yale Üniversitesi Psikoloji bölümünde profesördü ve burada beynin kimyevî maddelerle ve elektronik olarak kontrolü üzerine teknikler geliştirmişti. 200’e yakın ilmî çalışması yayınlandı ve nöroloji ve davranışçılık konularında bilinen bir otorite idi.

Portland’daki Good Samaritan Hastanesinden Dr. Robert J. Grimm, 1974’de düzenlenen bir Tıb Sempozyumunda, zihin kontrolünü ve beynin radyo dalgaları ile etki altında bırakılmasını Hiroşima’ya atılan ilk atom bombası kadar önemli gördüğünü belirterek, şöyle söylemiş:

– “Bilim adamlarının potansiyel olarak insan hayatını ve doğrudan ferdi yok edici projeleri sürdürmeye hakları var mıdır”?

ZİHİN KONTROL METODLARI, KİTLE OLARAK MAHKÛMLAR ÜZERİNDE DE UYGULANDI. Örnek olarak, Frank Atwood “KONTROL ÜNİTELİ HAPİSHANELER” [Control Unit Prisons] hakkında şunları söylüyor:

– “KONTROL ÜNİTELERİ, HÜKÜMET TARAFINDAN MAHKÛMLARIN NE HAKKINDA VE NASIL DÜŞÜNECEĞİNİ KONTROL ETMEK ÜZERE TASARLANMIŞ SÜPER HAPİSHANELERDİR. Bunu yaparken, mahkûmların ilgisini geçici durumlar üzerine odaklamasını sağlarlar. Bu uygulamalar, küçük düşürme, aşağılama, moralini çökertme yolu ile mahkûmların psikolojik, fizikî ve manevî olarak çöküşüne sebep olur.”

Benzer olarak Marie-France HirigoyenHelen Marx ve Thomas MooreRuhu takib: Hissî Şiddet ve Kimliğin Erozyonu [Stalking The Soul: Emotional Abuse and the Erosion of Identity] isimli eserinde bu durumu şöyle açıklıyorlar.

– “Şiddet uygulayıcılarının temel amacı şudur: Sistematik olarak kurbanın dengesini bozmak [destabilize] ve kurbanın kafasını karıştırmak (kurbanın korkularına ve şübhelerine yönelik irrasyonel ve tehditkâr davranışlar), kişiliğini yok etmek üzere onu izole etmek ve kontrolünü sağlamak.”

Zihin kontrolü geniş çerçevede kişinin kendi düşüncesi, davranışı, duyguları ve kararları üzerindeki kontrolünü yıkmaya yönelik psikolojik taktiklerdir. Zihin kontrolü için kullanılan diğer terimler:

•    Zihin okuma

•    Zihin sensörü

•    Zihin şiddeti

•    Zihin işkencesi

•    Zihin şoku

•    Zihin izlemesi

•    Zihin patolojisi vs.

Dr. Frey, 125 Mhz kadar düşük (mikrodalganın oldukça altı) olan geniş bir aralıktaki frekansların, nabız gücünün ve nabız derinliğinin bir kombinasyonu olarak çalıştığını belirtmiştir. Detaylı sınıflandırılmamış çalışmalar, “mikrodalga işitme”nin [microwave hearing] oluşumu için en uygun frekansları ve nabız özelliklerini ortaya koymuştur.

Artık çok daha güçlü bir teknoloji iş başında; bu teknoloji, DOĞRUDAN DİNLEYİCİNİN BEYNİ İLE “KONUŞAN”, geliştirilmiş elektronik bir sistem. Bu şekilde kişinin beyin dalgalarını değiştirebilir. Beynin EEG’si [Ekectroencephalograph] üzerinde değişiklikler yapabilir. Sunî olarak olumsuz hisler yükler kişinin beynine: korku hissi, ümitsizlik, endişe, çaresizlik vs. Bu şuuraltı sistem, kişiye sadece hissetmesini söylemez, bizzat hissettirir ve bu hisleri beynine yerleştirir.

Beyne ses iletilmesi [voice to skull transmission] gece gündüz her zaman yapılabilir ve işkencenin en ciddi şekillerinden birisidir. Beyne ses iletilmesi teknolojisi, bazen “sentetik telepati” olarak da anılır. Çeşitli araştırmalardan ve tıbbî raporlardan ELF dalgalarının insanlara uygulanmasındaki yan etkiler aşağıdaki tabloda sıralanmıştır:

 

Kademe Hertz Etkisi
1 6 dan aşağı Duygular tamamen alt-üst ve vücut fonksiyonları bozulmuş
2 6 -7 Kulakta çınlamalar, artan kan basıncı, göğüste daralma
3 6,6 Birçok insanda hissi depresyona yol açar
4 7,83 İnsanın iyi hissetmesine sebep olur(Schuman Tınlaması)
5 8 İnsanın öğrenmesini etkiler
6 8,2 İnsana “çok iyi” olduğu hissini verir.
7 8,6-9,8 Karıncalanmaya sebep olur, insanda uyku hissini uyarır
8 10 İnsanı hipnotik bir safhaya koyar
9 10,8 İnsanda kargaşacı davranışlara sebep olur
10 11-11,3 Aşırı depresyon, sıkıntı ve endişe
11 13 Beyin aşırı derecede sıkıntıya sürüklenir, algısını değiştiremez
12 17 Psikoaktif
13 70 Çok zararlı biyolojik etkiler.

 

 

Üzerinde bu işkence uygulanan kişiler, hiçbir istisnâ olmaksızın, bu işlemin hiç durmadığını ve fiilen hayatlarının sonuna kadar gittiğini rapor ediyorlar. Kurbanın gittiği her şehirde, her ülkede bu devam ediyor. Hastanede, hapishanede, hattâ kurban kanserden ölürken bile devam ediyor.

Elanor White, en çok görülen etkilerin bir listesini hazırladı. Çok şümûllü değil ancak okuyucunun bir fikir edinebilmesi amacıyla buraya alınmıştır.

 

VÜCUDA (BEYİN DÂHİL) UZAKTAN TESİRLER

 

Uyku düzensizliği ve yorgunluk

 

a)  “Elektronik kafein” sinyalinin sessiz fakat sürekli uygulanışı, uyanık olmaya ve uyanık kalmaya zorlar.

b)  Komşularda gürültülü sesler, çoğunlukla uyuma teşebbüsü ile eş zamanlı uygulanır.

c)  “İzin verilmiş uyku” ile “zorla uyanık tutulma” ayarı; çok daha hassas.

d)  Gündüz vakti “yorgunluk atakları”, kurbanı uyumaya ve/veya çöküş noktasına kadar kasları zayıflatmaya sebeb olabilir.

 

İşitilebilen [Audible] Beyne Ses Gönderimi [V2S=Voice to Skull]

 

a)  Uzaktan gönderilir.

b)  Havadan yayılması sağlanır.

c)  Sadece kurbanın işitebildiği sesler.

 

İşitilemeyen [Non-audible] Beyne Ses Gönderimi [V2S=Voice to Skull]

 

a)  Radyo sinyalleri vasıtası ile gönderilir. Normalde yapmayacağınız şeyleri yapmaya, gitmeyeceğiniz yerlere gitmeye zorlar; sessiz (ultrasonik) hipnoz mümkündür.

b)  Hipnotik tetiklemelerin programlanması. Örneğin gönülsüz (gayri iradî) hareketlere yol açan belirli ifadeler ve işaretler.

 

Şiddetli Kas Tetiklemeleri

 

a)  Uyanmaya ve uyanık kalmaya zorlayan çok kuvvetli kol ve bacak kasılmaları.

b)  Vücut çok güçlü bir elektrik akımının altında imiş gibi bütün vücudun kasılması.

c)  Sanki titreyen bir satıhta imiş gibi vücudun titremesi ama gerçekte sathın titrememesi.

 

Vücut Organlarının Hassas Manipülasyonu (Yavaş, Belirli Bir Amaç)

 

a)  Kapalı gözlerle eşzamanlı olarak ellerin manipülasyonu. Ancak bu sırada bir önceki günün çok kuvvetli ve inandırıcı bir şekilde, uyanık bir hâlde gibi görünmesi.

b)  Ayak parmağının ve el parmağının tam 90 derece geriye doğru kıvrılması

c)  Gayri iradî konuşma da dâhil olmak üzere, nefes alışının ve ses tellerinin uzaktan kontrolü.

d)  Normal unutkanlıktan daha fazla olmak üzere, hafızanın bir ânda boşalması.

 

Ağrının Vücuda Doğrudan Uygulanması.

 

a)  Isıtılmış iğneler vücuda batırılıyormuş hissi.

b)  Elektrik şokları (kablosuz olarak).

c)  Çok güçlü ve geçmeyen kaşınma hissi. Bu, özellikle, kurban hassaslık ve düzenlilik gerektiren bir şey yaptığında uygulanır.

d)  “Sunî ateş”; hastalık yokken ve âniden.

e)  Çok âni kalb çarpıntısı ve rahatlık durumları arası gidiş gelişler.

 

Düşüncelerin Okunması

 

a) Ne düşündüğünüzün bilinmesi gerektiğinde, sizin düşüncelerinizin size bir yabancı tarafından okunması.

b)  Kurban kitab okurken, kelimelerin eş zamanlı okunması ve bu sözlerin civardaki insanlara yayılması ve bu şekilde kurbanın etrafında meraklı bir kitlenin oluşturulması. [8]

 

 

DİPNOTLAR

 

1. Tek Nath Rizal, Torture Killing Me Softly, Human Rights Without Frontiers, Nepal 2009, ISBN No:978-9937-2-1732-3, s.VII.

 

2 Tek Nath Rizal, Torture Killing Me Softly, s.XV.

 

3. Tek Nath Rizal, Torture Killing Me Softly, s.XIX.

 

4. http://www.thehimalayantimes.com/fullNews.php?headline=Tek+Nath+Rizal+

recounts+tale+oftorture+in+Bhutan+jail&NewsID=47673 (30 Mayıs 2010)

 

5. Tek Nath Rizal, Torture Killing Me Softly, s.149.

 

6. Tek Nath Rizal, Torture Killing Me Softly, s. 145-146.

 

7. Tek Nath Rizal, Torture Killing Me Softly, s. 156-160.

 

8. Tek Nath Rizal, Torture Killing Me Softly, s. 172-180, vurgular bize âit.

 

Kaynak: Akademya, II. Dönem, Sayı 1, Eylül-Aralık 2010, s. 22-35